“Memento mori, memento vivere!”

Bugün Twitter’da ölüm hakkında bir tweet gördükten sonra bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Kişi, ölümü düşünmeyerek, işlerini “nasıl olsa yarın da ölmem” diyip erteleyerek kendini bir nevi delirmekten koruduğunu yazmıştı. Önce “ölüm neden delirtir” diye düşündüm. Sonra düşündüm ki bu pencereden bakınca aslında yaşamın bizi delirtmesi gerekmez miydi? Doğuyorduk, büyüyorduk, sınavlara giriyor, çalışmaya başlıyorduk. Hep başarılı olmak için uğraşıyorduk. Ailemiz iyi geçinsin, rahat yaşayalım diye gecemizi gündüzümüze katıyorduk. Hatta bazen sevmediğimiz işlerde bile çalışıyorduk. Hayatımız daima yarış ve zorluklarla geçiyordu. Peki elde ettiğimiz sonuç neydi? Sırf rahat yaşayabilmek için rahatsız bir hayat sürmeme değecek olan şey neydi? Sonra günün birinde ölüp gidiyorduk ve unutuluyorduk. Gerçekten unutuluyorduk. Biraz düşünün kim kaldı hatırınızda eskilerden? Unutulmasak bile insanların bizi daima hatırlayacak olmasının bize ne gibi bir faydası olabilirdi ki? Ölmüşüz zaten ne yapalım hatırlanmayı?

Çok sevdiğim bir söz vardır: Memento mori, memento vivere! Öleceğini unutma, ama yaşadığını da! Yani bu aradaki dengeyi öyle bir sağlamalıydık ki ne zaten öleceğiz diye hayatı boş verelim ne de hep yaşayacakmış gibi ölümü unutalım.

Benim inancıma göre bu dünyada yaptığımız şeyler bu dünya ile sınırlı kalmaz. İyi ya da kötü ölümden sonrasında da bunların geçerliliği var. Bunu düşündüğümde ölümü hatırladığım zaman yaptığım hatalardan dolayı vicdan azabı çekiyorum evet ama öldükten sonra yok olmayacağımı bildiğim için delirmiyorum da. Yaşadığımı hatırladığımda da hala hatalarımı telafi etmek için zamanım olduğunu biliyorum. Dünyadan beklentilerin neler diye sorsalar sanırım şu cevabı verirdim: beni seven bir eşim, çocuklarım ve kedilerimin olduğu bir ailem olsun. Onlara yeterince zaman ayırabileceğim ve diğer insanlara faydamın dokunabileceği bir hobim olsun. Ve bir de Allah nasip ederse apartman dairesi yerine bahçeli bir evimiz olsun isterim. Çünkü ne kedilerin ne de çocukların bir dairede sağlıklı büyüyebildiklerini düşünmüyorum. İyi bir insan olmak isterim. Bunun için çabalıyorum. Çünkü biliyorum ki ben ne kadar iyi bir insan olursam çocuklarım da o kadar iyi birer birey olurlar. Herkesin dediği gibi eğitim ailede başlar ve çocuk sözden ziyade görerek, taklit ederek öğrenir. Herkesin hayattan beklentileri farklıdır. Herkesin doğruları da kendine göredir. Bu beklentiler benim beklentilerim ve benim doğrularım da bunlar.

Ölüm konusuna tekrar döndüğümüzde de eğer öldükten sonra yok olmayacağımıza inanırsak ve yaşarken attığımız adımları bunu bilerek atarsak yaşamak daha kolay oluyor. Henüz ölmediğim için ölmeyi bilemiyorum ama inşallah o da daha kolay olur.

Hani yukarıda sormuştum, ölenlerden kimleri hatırlıyoruz ki diye. Cevaplayayım: iyileri. Gerçekten iyi insanları hatırlıyoruz. Size baktığında yalandan değil de gerçekten samimi gülümseyen, size ve sevdiklerinize değer veren, kötü söz söylemeyip, sesini bile nadir yükselten, evine konuk olduğunuzda ailenizin en küçüğüne bile saygı gösterip seven, hata yaptığınızda “olur böyle şeyler” diyip konuyu kapatan, kendi size karşı hata yaptığında özrünü bazen direkt söylemese bile bunu yoğun şekilde hissettiren, insanlara ve diğer canlılara karşı saygılı ve nazik olan vs. insanları hatırlıyoruz. Hep hatırlıyoruz. Biz hatırlamasak da zaten bir hatırlayan var.

Memento mori, memento vivere

04.07.2021

Yorum bırakın