Bugün yaşadığım sıkıntılardan, düşüncelerden, beni yiyip bitiren içimdeki bir “benden” bahsedeceğim. Bunları yazmak benim için zor. Aklımdakileri karşımdaki beyaz sayfada görmek ve bu gördüklerimi başkalarının görebilme ihtimali olduğunu bilmek beni endişelendirmiyor değil. Ama bazen -hatta çoğu zaman- kendimizi başkalarının gözünden görmemiz gerekir. Daima empati kurmayı yani kendimizi başkasının yerine koymayı tavsiye ederler. Evet, bu gerekli ama arada bir de başkalarının gözünden kendimizi görmemiz gerekir. Belki bizim fark etmediğimiz ama insanlara zarar veren davranışlarımız olmuştur, bilemeyiz.

Beni yiyip bitiren içimdeki bir “ben” dedim az önce, evet. O öyle bir ben ki; en büyük zararı yine kendisine veren, eline aldığı işi yapamayacağını, eksik, kötü yapacağını düşünen, kendisini sevilmeye layık görmeyen, ailesini, sevdiklerini kaybedeceğini düşünen, eve geç gelecek olsalar aklından türlü kötü senaryolar geçirmekten kendini alıkoyamayan, her söz söylediğinde “acaba bu söylediğimi yanlış anlamış mıdır” diye düşünen, kendine kızan, kendinden nefret eden bir ben. Nedir bunun adı? Özgüven eksikliği? Aşağılık kompleksi? Kaybetme korkusu? Kendini bilme? Olacakları tahmin etme, olacaklara kendini hazırlama? Bilmiyorum, gerçekten. Ama bir şeyler yanlış gibi. Bir şeyler yanlış, çünkü kimse kendi içinde bu kadar kötü bir ben barındırmamalı. Ama aynı zamanda o, empati kurmamı, kalp kırdığımda bunu fark edip özür dilememi sağlayan da bir ben.

Yorum bırakın